Sepetiniz
0

Sepetiniz boş

Alışverişe devam
KETOJENİK DİYET'İN BİLİMSEL GERÇEKLERİ

KETOJENİK DİYET'İN BİLİMSEL GERÇEKLERİ

Dünyada ve ülkemizde pek çok kişi zayıflamak için çeşitli beslenme uygulamalarına başvurur. Özellikle de kısa sürede etkisini gösteren diyetler… Peki bu diyetlerin sırrı ne? Kısaca değinmek gerekirse; tokluğu arttıran ve metabolizmanın daha fazla çalışmasını sağlayan çeşitli mekanizmaların uyarılması ile ağırlık kaybının sağlanmasıdır. Bu diyetler arasında en popüler olanı; karbonhidrat alımının azaltıldığı,yağ alımının arttırıldığı proteinin yüksek tutulduğu yani ketojenik diyet olarak adlandırdığımız diyet yer alır. Önceki yayınlarımızda ketojenik diyet içeriğinin ne olduğunu ve örnek bir beslenme programına da yer verdiğimizi hatırlatmak isteriz. 

20-50 gr karbonhidratlı yüksek yağlı yüksek proteinli bu diyet planı epilepsi hastaları için geliştirilmiş, FAZ 1 olarak adlandıdığımız ağırlık kaybının 1 aşamasında hızlıca kilo kaybettirdiğinden bir zayıflama programı olarak da dikkat çekmiştir, ancak protein ve yağdan gelen enerjinin yoğunluğundan kaynaklı sağlık riskleri göz ardı edilmemelidir. Yapılan çalışmalar bu konuda sınırlı olduğundan, sağlık rehberleri ve bilimsel çalışmalarda ketojenik diyet bir obezite ve ağırlık yönetiminde tedavi seçeneği olarak düşünülmemektedir. 

KETOJENİK DİYET'İN BİLİMSEL GERÇEKLERİ

Ketojenik diyetle uzun süre beslenmenin sağlık üzerindeki yararlı ya da zararlı etkileri tam olarak aydınlatılamamış ancak son yıllarda kilo kaybetmek amacına yönelik ilgi bir hayli artmıştır. Yapılan araştırmalar; insanlarda iştah ve kalori tüketiminin kontrolünde yüksek protein içeren diyetlerin yararlı olduğuna işaret etmektedir. Yani bu diyetin temel ilkesi olan kalori alımının azaltılması ve protein tüketiminin arttırılması; vücut yağ kütlesinde azalma sağlar ANCAK… 

     İlk olarak şunun üzerinde durulması gerekir; ketojenik diyetin kilo kaybı üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalar sadece 6 ay ile kısıtlıdır. Özetle obez bireylere 6 aylık bir süreçte ketojenik diyet uygulanıyor ve daha sonrasında da özellikle dengeli bir zayıflama diyeti uygulayan obez bireylerle ağırlık ve yağ kütlesi bakımından bir karşılaştırma yapılıyor. Sonuç, tabi ki ketojenik diyet uygulayan grupta ağırlık ve yağ kütlesi kaybı daha fazla gözlemleniyor. Peki, altıncı aydan sonra ne oluyor? Ya da neden bu diyeti uygulayan bireyler 1 yıl, 2 yıl, veya 3 yıl gözlemlenmiyor? Çünkü ketojenik diyetin etkisi kısa sürede hızlı kilo kaybıdır ve bunun içinde vücuttaki bazı metabolik yolaklarda değişiklikler sağlar. 6 ayın sonunda bu bireylerde ilk olarak bazal metabolizma hızının düştüğü ve bu diyeti bıraktıktan sonra da verdiği kilonun kat ve kat daha fazlasını aldığı çok yaygın şekilde görülen bir durumdur. 

KETOJENİK DİYET'İN ZARARLI YÖNLERİ VAR MI?

     Ketojenik diyetin uzun vadedeki kardiyovasküler zararların, kısa vadadeki ağırlık kaybının faydalarından daha baskın olduğu yine yapılan araştırmalarda belirtilmiştir. Neden olarak ise bu diyet kapsamında yağ ve protein kaynağı olarak yüksek miktarda hayvansal ürünlerin tüketilmesi gösterilir. Yine bu nedenden dolayı romatizmal rahatsızlıklardan biri olan gut hastalığı riskide artar. 

     Yüksek protein alımı, böbrek sağlığı üzerine de tehlike oluşturur. Vücuda alınan yüksek miktarda proteinin metabolize edilmesiyle açığa çıkan ürenin kanda artması hem böbrek taşının oluşumuna hem de böbreğin süzme işlevinin azalmasına neden olur. Aynı zamanda yüksek protein alımı, böbreklerden kalsiyum atımını arttırır ve buna bağlı olarak gelişebilen kemik erimesi riski de maalesef ortaya çıkar. 

     Ketojenik diyetin kan şekerini yükseltmediği ve bu nedenle de diyabetli hastalarda da kullanılabileceği iddia edilir. Proteinler ve yağlar kan şekerini yükseltmezler ama proteinler kandaki insülini yükseltirler. Vücutta insülin düzeyinin kan şekerinin yükselmesi ile arttığı bilinir. Proteinler ise kan şekerinde herhangi bir yükselme yokken, insülin düzeyinde artışa neden olurlar. Yani kısaca yüksek miktarda protein alımı, kandaki insülin düzeyini yükselterek insülin direncine katkı sağlayabilirler. İnsülin direncinin oluşması da obezite ve obeziteye bağlı gelişen Tip-2 diyabet, metabolik sendrom, kalp ve damar hastalıkları gibi sorunlara neden olabilir.

 Çok büyük bir kısmı ( enerjinin >%50 si) yağlardan oluşan bu diyette lif alımı sınırlıdır, başta kardiyovasküler hastalıklar, sindirim sistemi sağlığı olmak üzere lifli beslenme kansere karşı da koruyucudur, günlük 30 gr lif alımının karşılanamadığı bu beslenme planı uzun vadede kolesterol ve kan lipitlerinde artışa yol açabilir. Yüksek yağlı beslenme ve protein alımına bağlı olarak karaciğer üzerine de yük oluşur. Bu nedenle bilinçsiz ketojenik diyet uygulamaları sağlık sorunlarını artırabilir.
Tüm bu majör yan etkilerin yanında çeşitli kanserlere yatkınlık, kabızlık, baş ağrısı, güçsüzlük, kas krampları ve depresyon durumunun gelişmesi de yine ketojenik diyetin neden olabileceği sorunlar arasında gösterilmiştir.  

"Sağlığa uzun süreli etkileri bilinmediğinden ve yaşam tarzı haline getirilemediğinden, düşük karbonhidrat ve yüksek yağ alımını teşvik eden ketojenik diyetler sağlıklı beslenme yöntemi olarak kullanılmamalıdır. Zayıflama planı içerisinde sağlık otoriteleri ve rehberleri için bir tedavi olarak görülmemektedir. Ancak kişiye özel beslenme planı çerçevesinde kişinin kan değerleri kontrol altında tutularak 2 haftalık kısa uygulamaların zararlı etkisi de henüz gösterilmemiştir.''